Salı, Mayıs 01, 2007

Demokrasi'nin önünde duran 1 Mayıs eşiği

Uzay Gökerman
ANTIKA'nın Yorumu

İstanbul'a Deli Gömleği giydirildiği gün...

Bugün 1 Mayıs. Dünyanın bütün normal düzen süren ve "demokratik" ülkelerinde olağan koşullar altında büyük bir bayram havasında kutlanıyor. Özellikle eski sosyalist blokunda hala 1 Mayıs'ın özel bir yeri var.

Ülkemiz ise bu 1 Mayıs eşiğini aşamıyor. Bir türlü otuz yıl önce gördükleri kabusun etkisinden çıkamıyor, birileri.

İşte bu nedenle de "demokrasi" dediklerinde inandırıcı olup olmadıklarına kuşku ile yaklaşılıyor. Kimin ve ne için demokrasi talep edildiğini anlamakta güçlük çekiyoruz.
İstanbul, çok zaman geçmedi, tam iki gün önce milyonu aşkın kişinin katıldığı bir miting ile "nasıl tepki verilir?" sorusunun cevabını uygulamalı olarak verdi. O gün herkes; çoluğu çocuğu, kadını yaşlısı ile yollara düştü. Kimsenin aklından bu hakkı kötüye kullanma düşüncesi geçmedi. Geçemezdi, çünkü ne istediklierini biliyorlardı.

İki gün sonra, neredeyse, sen misin bu güzel mitingi yapan, dercesine bütün İstanbul, insanları sanki isyana sürükleyen uygulamalar eşliğinde kuşatıldı.









Köprülerin ana giriş noktaları tutulmuş, bazı yollar tamamen kapatılmış, okullar tatil edilmiş, şüpheli şüphesiz bütün araçlar aranmaya başlamıştı. 1970'li ve 80'li yılları yaşamayan, özellikle yeni nesil ve genç kuşak için bu görüntüler anlaşılması imkansızdır. İstanbul'da son yirmi beş senedir köprüde böyle bir uygulamayı ben görmedim.













Amaç neydi?

Günler, haftalar önce Türkiye'nin sayılı işçi sendika birlikleri, konfederasyonlar; Taksim'de kutlama yapmak istediklerini bildirmişlerdi.

Bu istek de yoktan varolmuş da değildir. Kimileri için, "ne oluyor kardeşim, nedir bu Taksim ısrarı?" tutumu olabilir. Elbette 1977 yılında olanlar yaşanmasaydı.




Taksim'in işçi sınıfı için özel bir önemi vardır. Bu önem, yıllar öncesinde, 1970'li yıllarda işçi sınıfının içinde bulunduğu eylemselliklerin somutlanmasıydı. İşçi sınıfı özellikle '70-80 arası hem çok güçlü, hem de hareketliydi. Gücünü her fırsatta ortaya koyuyor, düzene kafa tutuyor, bir anlamda da mücadeleyi öğreniyordu, hakkını alabiliyordu.

Hakkını alabilmek kuşkusuz korkutucu bir gerçeklikti. Bundan yüz yıl önce sanayileşmiş batı ülkelerinde başlayan işçi sınıfı hareketinin son halkasıydı Türkiye'de olanlar. O mücadele tarihi olmasaydı, insanlar mahkum edildikleri düzende yaşamaya devam etselerdi, bugün 12-13 yaşındaki çocuklar günde 14-16 saat en ağır kuşallar altında çalışmaya zorlanacaktı. Hiçbir sosyal hakka sahip olmayan emekçi kesim en düşük düzeyde ücretle ve tıkıştırıldıkları mahallelerde yaşamaya devam edeceklerdi.

"Bugün durum çok mu farklı?" diye soranlar olacaktır.
Kuşkusuz birileri hala o günün koşullarında yaşamlarını sürdürüyorlar. İstanbul'un içinde neredeyse taş devri koşullarında yaşayan insanlar var. Sadece İstanbul değil, Avrupa'nın bir çok büyük şehrinde sokakta yaşayan evsiz yoksul insanlar kışın soğuğunda donarak ölebiliyorlar.

1 Mayıs işçi sınıfı için, emekçi için önemli bir tarihtir. Konuyu, sol, sosyalizm bağlamında algılayanlar için kuşkusuz "anlamsızdır."

Ama hak dediğimiz şey günün birinde mutlak suretle bu emekçi, işçi, çalışan sınıf için tutunacağı yegane şey olarak durmaktadır.

12 Eylül askeri darbesi çalışanın elindeki bu hakkı sınırlamak üzere yapılmıştır; çok da başarılı olmuştur.

Bugün işçi sınıfı, en son 2001 krizinin ve global ekonominin kuşatmasıyla 70'li yılların o göşterişli ve güçlü görüntüsünün çok uzağındadır. Uzun zamandır da "hak" arama bilincinin uzağına düşmüştür. Yani bu haliyle korkulacak bir tarafı kalmamıştır.


Hal böyleyken, bugün İstanbul'luya deli gömleği giydirip, yaşam alanlarını kısıtlamak, işini görmesini engellemek, dahası seyehat özgürlüğünü kısıtlamak anlaşılır olmaktan uzaktır. Kimseden de anlayış beklenmemelidir.

Eğer Türkiye otuz yıl sonra hala fobisinden kurtulmayı beceremiyor, her 1 Mayıs olağanüstü koşullar içinde karşılanıyorsa, o gün sokağa çıkma yasaklanır ve bu kaos ortadan kaldırılabilir. Böylece, insanların üzerine gaz bombaları atarak, coplayarak, dipçikleyerek ve koğuşturmaya tutarak dünyaya rezil olduğumuz görüntüleri ortadan kaldırabilir, tutunduğumuz demokrasi yalanını da sürdürürüz.


Yok eğer normalleşmeyi arzuluyorsak, o zaman, yıllar önce öldürülen ve failleri bir türlü ortaya çıkarılamayan arkadaşları için 1 Mayıs'da Taksim'de olmak isteyenleri de anlayacağımız bir "anlayış" düzeyine geleceğiz.

















"Taksim, İstanbul'un merkezi, orayı miting alanı yaparsak, İstanbul kilitlenir."
Öyle ya da böyle İstanbul'u birileri kilitliyor.

Taksim'i korumak için koca bir İstanbul'u felç etmeye kimin hakkı vardır?


Bırakın zaten her spor zaferi sonrasında insanların döküldüğü Taksim Meydanı bir bayram yerine dönsün.

Bunu Türkiye'ye çok görmeyin.


Uzay Gökerman

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home