Pazartesi, Nisan 09, 2007

Antika'da Tevfik Fikret Günü























(Aşağıdaki şiir günümüz Türkiyesi'ne bir armağandır)
Han-i Yağma

Bu sofracik, efendiler - ki iltikaama muntazir
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatidir;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazir!
Fakat sakin çekinmeyin, yiyin, yutun hapir hapir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsiniz, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarin kalir mi kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakin kudumunuzla müftehir!
Bu hakkidir gazanizin, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!

Bütün bu nazli beylerin ne varsa ortalikta say
Haseb, neseb, seref, oyun, dügün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazir hazir, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!

Büyüklügün biraz agir da olsa hazmi yok zarar
Gurur-i ihtiiami var, sürur-i intikaami var.
Bu sofra iltifatinizdan iste ab u tab umar.
Sizin bu bas, beyin, ciger, bütün su kanli lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!

Verir zavalli memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatini, ümidini, hayalini
Bütün ferag-i halini, olanca sevk-i balini.
Hemen yutun düsünmeyin haramini, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!

Bu harmanin gelir sonu, kapistirin giderayak!
Yarin bakarsiniz söner bugün çitirdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sicak,
Atistirin, tikistirin, kapis kapis, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-i istiha sizin,
Doyunca, tiksirinca, çatlayincaya kadar yiyin!




Tevfik Fikret (24 Aralık 1867 - 19 Ağustos 1915) Osmanlı dönemi şairi.

24 Aralık 1867'de İstanbul'da Aksaray'ın Kadırga semtinde doğdu. Baba tarafı Çankırılı, annesi ise müslüman olmuş Sakızlı bir Rumun kızıydı. 12 yaşında annesini kaybetti. Fikret, 1888'de Galatasaray Lisesi'ni birincilikle bitirdi. Hocaları arasında Muallim Naci, Recaizade Ekrem gibi dönemin seçkin öğretmenleri vardı. Şiire lise yıllarında başlamış ve ilk şiirini 1883'te yayımlamıştır.

Liseden mezun olduktan sonra önce Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı), daha sonra da Maarif Mektubi Kalemi'nde çalışmaya başladı. Bir akrabasının yardımıyla Sadaret Mektubi Kalemi'nde düşük bir ücretle kısa bir süre çalıştı. 1889 Ağustos'una gelindiğinde dördüncü işine istişare odası'nda muavin olarak başladı. Ayrıca Yüksek Ticaret Okulu'nda Fransızca ve Türkçe dersleri veriyordu. Ertesi yıl, 22 yaşında, kuzeni, kız öğretmen okulu öğrencisi, 14 yaşındaki Nazıme hanımla evlendi.

Bu sırada, çeşitli şiir yarışmalarında birincilikler kazandı. 1894'te, Malumat gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl işinden ayrılıp, Galatasaray Lisesi'nde (Mekteb-i Sultani) Türkçe öğretmenliğine başladı. Ancak, bütçe kısıntısından ötürü maaşlar kesintiye uğrayınca 1895'te ayrıldı. Aynı yıl oğlu Halûk doğdu. Bir yıl sonra Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliğine atandı. Bu sıralarda yazdığı şiirlerde aşk, ev, doğa temalarını işlemiştir.

1896'ta, hocası Recaizade Ekrem onu Servet-i Funun dergisinin sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı. Fikret, derginin tahrir ve tashih işlerine bakmaya başladı. Sanatta hem içerik hem de biçimde bir atılım yapıp batılılaşmayı ilke edinen Servet-i Funun topluluğunun hareketine Edebiyat-i Cedide adı verilmiştir. Bu ekolde, Fikret'in yanısıra Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayip, Hüseyin Siyret gibi isimler bulunuyordu. Ondokuzuncu yüzyılın son dört yılında, Fikret'in şiirlerinde toplumsal boyutun arttığı, karamsarlığın üste çıktığı gözlenir. 1897 Osmanlı-Yunan savaşı sırasında yurt ve ulus sevgisini dile getiren şiirler yazdı. Aynı zamanda, Özgürlük ve adalet özlemi ile ilgili şiirler yazarken 1898'de birkaç gün için göz altına alındı ve bundan sonra sürekli izlendi.

1900 yılında, ilk kitabı Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz) yayımlandı. Ertesi yıl Ahmet İhsan ile araları bozuldu ve dergiden ayrıldı. Bir süre sonra, bir çevirisi yüzünden Servet-i Funun kapatıldı. 1902'de kız kardeşini, 1905'te babasını yitirdi. Aynı yıl, babasının Aksaray'daki konağını satarak Rumelihisar'ında, planlarını kendi yaptığı ve ölünceye dek oturacağı, bugün Tevfik Fikret Müzesi olan, Aşiyan'a (Kuş yuvası) yerleşti. Bu dönemde çok az insanla görüşüyor, toplumcu bir tavırla kavga şiirleri yazıyor, bunlar İstanbul'da elden ele dolaşıyordu. "Sis", "Sabah Olursa", "Bir Lahza-i Taahhur" bu dönemin ürünleridir. Bu döneminde, özgürlük getireceğine inandığı İttihat ve Terakki'yi destekliyordu.

24 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilan edilmesini coşkuyla karşıladı, 'Rücu' ile 'Doğan Güneşe' adlı şiirlerini yazdı. Aynı yıl, arkadaşlarıyla Tanin gazetesini çıkardı ve eski Servet-i Fünuncularla beraber çalışmaya başladı. Gazetenin, programından sapıp, vaadettikleri hak ve özgürlükleri kısmaya yönelen İttihat ve Terakki Fırkası'nin organı durumuna gelmesi üzerine Fikret düş kırıklığına uğradı ve kendisine Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) önerilmesine rağmen gazeteden ayrıldı. Maarif nazırı görevine getirilen Abdurrahman Şeref'in çağrısıyla, Galatasaray Lisesi'nin müdürü oldu ve bir süre önce yanmış olan okulun onarımını üstlendi. Bu arada, toplantı salonunu mescitin üstüne yaptırdığı gerekçesiyle tutucu basının ağır eleştirilerine uğradı.
O günlerde 31 Mart Olayı patlak verdi.
Fikret, olayı protesto amacıyla önce kendini okulun kapısına zincirle bağlattı, ertesi gün de istifa etti. Ancak öğrencilerin ve Maarif Nazırı Nail Bey'in ısrarlarıyla tam yetkili olarak göreve döndü. Ama sekiz ay sonra, yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi'yle anlaşamayarak bir daha dönmemek üzere Galatasaray'dan ayrıldı. Darülmuallimin ve Darülfünun'daki görevlerinden de istifa etti ve yeniden Aşiyan'a çekildi. Artık, İttihad ve Terakki iktidarına da muhalif olmuştu. 1912'de meclisin kapatılması üzerine, bu olayı meclisin 1878'de (Hicri tarihle 1295'te) kapatılmasına benzeterek "Doksan Beşe Doğru" şiirini yazdı. Bunu "Han-ı Yağma", "Sancak-ı Şerif Huzurunda" gibi şiirler izledi. Mehmet Akif, 1912'de Süleymaniye Kürsüsü adlı şiirinde Fikret'i protestanlara zangoçluk etmekle suçladı. Bu bir bakıma, Fikret'in iki ay kadar önce yazdığı Han-ı Yağma adlı hicvine karşılıktı. Bu şiir için değil, Tarih-i kadim için tepki göstermiştir.

Bir süre öğretmen okulu'nda da edebiyat okuttuktan sonra sadece Robert Kolej'de çalışmaya başladı. 1911'de, gençlere seslendiği Haluk'un Defteri yayımlandı. Bu sıralarda şiirlerinde insancıllığa yönelmiştir. Ağır bir şeker hastalığına yakalandığı 1914'te sağlığı bozuldu. Balkan ve Trablusgarp savaşlarından yorgun çıkan Osmanlıların Almanların yanında savaşa girmesi hoşuna gitmedi. Yıllar geçtikçe İttihatçılar ile arası iyice açıldı. Bu arada, 1914'te çocuklara seslendiği Şermin adlı kitabı yayımlandı.

19 Ağustos 1915'te öldü ve Eyüp'te aile mezarlığına gömüldü. Vasiyetine uyulup Aşiyan'a taşınması için 1961'deki doğum yıldönümünü beklemek gerekecektir.

Yukarıda bahsedilen kitaplarına girmemiş şiirleri (Rubabın cevabı, Tarih-i Kadim, Doksan Beşe Doğru ve diğerleri) Cevdet Kudret tarafından derlenip 1952'de yayımlandı.

Kaynak: Ahmet Özdemir; Tevfik Fikret - Hayatı Sanatı Eserleri, Bogaziçi Yayınları, Şairler ve yazarlar dizisi, İstanbul 1997
Wikipedia

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home